Pazar, Kasım 19, 2006

Karnaval XVIII


Pazarlama karnavalına ev sahipliği yapmak...İyi fikir!

A.Selim Tuncer bir reklam edebiyatı efsanesi olma yolunda giden "Satan reklam yaratmak"(Hey Whipple!Squeeze this!"i nefis bir şekilde yorumluyor, pazarlama ile haşır neşir olmak isteyenlere biraz onlardan biraz bizden ipuçları veriyor.

Arzu Cihangir "Avrupa Yakası"nın "Bulunmaz hint kumaşı"nı nasıl bulunur hale getirdiğini merak ediyor ve bunun sebebinin ekip mi bireysel yetenekler mi olduğunu soruyor.

Onur Yüksel pazarlama denen kavrama bir çamaşır makinesi lombozundan bakıyor ve renklilerle beyazları karıştırmamanın nasıl hayatta altın kural olabileceğini keyifli, basit ama son derece güçlü bir şekilde yorumluyor.

Gaye Or bir rüzgar gibi gelip geçen "Lovemarks" da gördüklerini duyduklarını bizlerle paylaşıyor, gidemeyenleri göremeyenleri bilgisiz bırakmıyor.

Cengiz Çatalkaya tıpkı youtube gibi bloglarında nasıl birer pazarlama mecrası haline geldiğini örnekler vererek gayet net bir şekilde açıklıyor.

Önder Kiremitçi'nin aklına Big Mac'in bizi neden mutfağa davet ettiği takılmış. Neden takıldığını ise gayet doğru tespitlerle bizimle paylaşıyor. Hakikaten. ne işimiz var Mc Donald's mutfağında?

Tunç Kılınç 22 Kasım Çarşamba günü Hilton Convention Center İstanbul’da Marketing Türkiye önderliğinde yapılacak olan “Etkileşimli Pazarlama Zirvesi 2006: Pazarlama 2.0” konferansında “Sonuç Alan Kampanyaların Perde Arkası : Türkiye Vaka Analizleri” bölümünün yönetimini yapıyor olacak. Katılımcı markalara bir sorumuz olup olmadığını soruyor ve onlara eğlenceli bir oyun oynamayı öneriyor.

Murat Buyurgan İstanbul’da bir internet şirketi kurduğunuzda İTO’nun ( İstanbul Ticaret Odası ) “Bilgisayar, Büro Makineleri ve kırtasiye” meslek koluna üye olacağımızı hatırlatıyor ve memleket olarak "bilgisayar değil telefon biliriz" durumumuzu anlatıyor.

Barış Erkol Helsinki'de kurulan "Şikayet korosu"nu gözler önüne seriyor ve Türkiye'de böyle bir oluşum olsa sonuçları nasıl olurduyu soruyor.

Arda Kutsal eğer ki web balonu patlarsa neden bize birşey olmayacağını çok güzel bir şekilde açıklıyor, bize de gerçeklerle yüzleşmek kalıyor.

Mehmet Doğan Selim Tuncer'in bir yazısından esinlenerek kendisinin "yorum" olarak adlandırdığı harika bir yazı ile Mahir ve Borat'a teşekkürlerini sunuyor.

Meltem Günyüzlü
"Hayatımızın yeni Agora'sı" olarak adlandırdığı Doğuş Power Center'ı so-beliyor.

Zeki Yüksekbilgili pazarlama 2.o ve yeni pazarlama karmasında dağıtımı yorumluyor.

Özen Demircan bizlerle basından takip ettiği ve derleyip topladığı komik bir marka hikayesini paylaşıyor.

Özgür Alaz sosyomat marka ligi hakkında bilgi verip son durumu bizlerle ve günceli takip edebilen markalarla paylaşıyor.

Alemşah Öztürk MMMZR! ile yeni kuşak bir milyon dolarlık sayfadan bizi haberdar ediyor. Biz daha oturalım adamlar parayı eziyor!

Pror.Dr.İsmail Kaya gaymak bir dondurmanın nasıl bir pazarlama yaratıcılığına sebep olabileceğini anlatıyor.

Zeynep Özata
bize dünyasının bugünlerde neden daha bir güzel göründüğünü ve Selim Tuncer üstadın nasıl da bir Yoda edasıyla herkese yardıma koştuğunu tüm açık kalpliliğiyle anlatıyor.

Murat Kaya başlıklarla dikkatleri toparlama çabasındaki Bob Garfield sunumu hakkındaki yazısıyla bizi uzuuun ama keyifli bir yazıya davet ediyor.

Serdar Öner yıllardır sürekli tartışılan "Marka olmak" konusuna kendi penceresinden bakıyor ve marka olmak kavramını bir kez daha anlamaynlara açıklıyor.

Mert Ulaş pazarlamada zaman kavramını ele alıyor ve "pazarlamada kişiselleştirilmiş zaman faktörü"nü örneklerle gözümüzün önüüne seriyor.

Burcu Tüzün çoğumuzun sıklıkla karşılaştığı bir olay olan "ürün iadesi" durumunun önemli bir pazarlama ve gelişim silahı olabilecekken nasıl gözden kaçırıldığını kendinden örnekleyerek anlatıyor.

Volkan Vardareli markaların iletişim kanallarını kullanırken tüketici arasında da gerçekleşen iletişimi nasıl gözden kaçırdıklarını anlatıyor ve iletişmek için biraz müsade istiyor.

Alper Akcan Türkiye'nin yeni ihracat kalemi olarak reklamcılığın görülmesi üzeine fikirlerini paylaşıyor.

Selim Yörük Ummah Films ve samimi islam üzerine anafikrini ve internet üzerinde yer alan islamiyet üzerine olumlu bazı örnekleri bizlerle paylaşıyor.

Refik Çağlayan eskiden sadece mailimize düşen abuk yazılar ve bir meksika yemeğinden öteye gitmeyen "spam"in nasıl her geçen gün hayatımızın içine işlediğini,sektör olarak neler yapabileceğimizi sorguluyor.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Zengin bir karnaval oldu.

Eline sağlık Olcayto.

Adsız dedi ki...

Gerçekten oku oku bitmez bir karnaval olmuş :)

Beni de unutmamışsın, teşekkür ederim Olcayto!

Adsız dedi ki...

Yalın, zengin ve her yazının dikkatlice okunduğunu gösteren bir karnaval oldu.

Teşekkürler...