Perşembe, Eylül 25, 2008

çocukluğa dönüş / back to childhood


olsa da izlesek dediğimiz, aklımıza gelen gelmeyen, 80'lerden 90'lara kadar bütün çizgi filmlerin; en azından jeneriklerini dinlesek, şarkı sözlerini okusak o günlerde anlamadıklarımızı anlasak, "aaaaaaaaa bir de bu vardı dimi" deyip anılara dalsak diyenler burada. clementine, calimero, transformers, heidi... e haydi!

If you wanna recall all your memories of chilhood, and listen themes and read lyrics of 80s and 90s cartoons, here they come!

Köpekbalığı karaya çıktı/A new shark in the car park

Mitsubishi kampanyasını görmüşsünüzdür. "Köpekbalığı karaya çıktı" diyor kendileri, global kampanyanın Türkiye ayağında.
Beni rahatsız eden nokta köpekbalığının karaya çıkalı yaklaşık bir 12 sene olmasıydı, bakınız:
Yahu koskoca marka neden böyle bir yola gider diye merak edip bir inceledim ki, kampanyanın global adı "A new shark in the car park". Yani, tam çevirisi, "Otoparkda yeni bir köpekbalığı var".

Köpekbalığı karaya çıktı.
Otoparkda yeni bir köpekbalığı var.

Farkı görebiliyor musunuz?

Tasarımdan değil, tamamen yırtıcılıktan bahseden -ve çok keyifli bir metaforla üstelik- bir başlık, tuhaf bir çeviri ile ne hale gelmiş.

Sürüden ayrılma, yırtıcı olma, diğerlerinin arasında vahşi durma, ama tek vahşi olan olmama nefis aktarılmış. Biz ise, tutup koca balığı karaya çıkartmışız.

Neden karada? Ne alaka?...

Sebebi kimdir bilmiyorum ancak gerçekten yazık olmuş...

How Star Wars changed the world

Pazartesi, Eylül 22, 2008

Beck 8-Bit






Buenos Aires Arjantinden DHNN(Design Has No Name) görsel iletişim stüdyosunun yapmış olduğu bir derleme müzik paket tasarım örneği. Bayıldım (Nintendo!!!) İçerisinde bulunan zımbırtı eski nintendo konsollarında (NES)kullanılan kasetlerden.

Daniel ARSHAM


"Sheet"(Çarşaf) 2007
EPS, Plaster(sıva), Paint(boya), Fabric(kumaş), Rubber(kauçuk)
45 1/4 inches x 8.10 feet x 6 inches / 115 x 270 x 15 cm
EPS:expanded polistiren sert köpük (eps-genleştirilmiş polistiren sert köpük)


"Hammock"(Hamak) 2007
EPS, plaster gauze
45 1/4 inches x 9.10 feet x 67 inches / 115 x 300 x 170 cm
Diğer çalışmaları ve galerisi için yolla beni

Perşembe, Eylül 18, 2008

Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriots




MGS4: Praying Mantis from AF on Vimeo.

MGS4: Pieuvre Armement from AF on Vimeo.


Ne zamandır eklemeyi düşünüyordum, sonunda videoları toplu halde yapımcının kendi sitesinden bulabildim.

Efem Konami firmasının Metal Gear Solid serisi oyun dünyasında önemli bir yere sahip olup gerçek bir eser* olarak görülmektedir. Kurgusuyla senaryosuyla aslında oyun severlerin 2009 yılında sinema filmini bekledikleri bir şaheserdir(hayır abartmıyorum). Yukarıdaki videolar serinin son oyunu Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriots'un loading ekranını beklerken izlediğiniz tv kanalları. Yani toplam 12 dklık(bu loadingin yani yüklemenin bu kadar sürdüğü manasına gelmiyor) 10 adet motion graphic video(hareketli grafik videoları)Apple'ında işlerini yapan prodüksiyon firması LOGAN tarafından tasarlanmış.

Bu kadar ilgiyi çeken şey nedir? Oyunların nekadar gelişebildiği artık neler içerebildiği (evet artık bir çok oyunda reklam olsun yada sanatsal açıdan çeşitli eklemeler ve içerikler mevcut fakat bu başka) ve Japon Konami firmasının özellikle tasarımcı Yoji Shinkawa'nın bu sektörde fevkalbeşeri oynamalarıdır. Oyun dinamiği, müzikler, özellikle MGS serisinin vazgeçilmez özelliklerinden yapay zeka gelişimleri, tekrar kurgu senaryo ve karakterler...


Oldukça ilgimi çekti, MGS nin karakterleri ve senaryosunu geçmişini merak ettim hatta bu oyunun bir Türk Fan sayfası olsada Türkçe geniş bilgi edinsem.

Pazartesi, Eylül 15, 2008

Lens mug


Gerçek olmaması çok acı, ama bu yapılamayacağı anlamına gelmemeli. İyi fikir!
Too bad that its not for real, but this doesn't mean that it can not be made. Good idea!

via Advertlover

Cuma, Eylül 12, 2008

Body Navigation


Body Navigation by Recoil Performance Group from ole kristensen on Vimeo.

Recoil Performance Group söylenecek pek bir şey yok

Mia: I do believe Marsellus Wallace, my husband, your boss, told you to take ME out and do WHATEVER I WANTED. Now I wanna dance, I wanna win. I want that trophy, so dance good.

Perşembe, Eylül 11, 2008

1/6 Joker - Hot Toys





İzleye izleye doyamadığım(ız), hastası olduğum(uz)Jokerin 1/6 12inch(30,4cm) uzunluğundaki figürü Hot Toys tarafından 149.99$'a ön siparişte(2008in 4. çeyreğinde satışa sunulacak)

Figüre dikkatle baktığınızda fevkalade ayrıntılar var. Boyama müthiş olmuş.
Artists:Head Sculpt by Yulli, Head art directed by JC HONG

Ben Ölmeden Önce...



"Ölmeden önce şunu yapmak isterim..." projesi çeşitli etkenlerin bir kombinasyonundan esinlenmektedir: (1) Polaroidin "ölümü" (2) emniyet kontratları adı verilen bir psikolog aracı, ve (3)bu basit ve gayet açık soru sayesinde insanları kendi hayatlarında neyin gerçekten önemli olduğu konusunda düşünmeye (ve bu yönde davranmaya)itmek.

Olay şöyle gerçekleşiyor: Polaroid ile fotoğrafınızı çekiyorsunuz, Siyah kalemle polaroidin beyaz kısmına ölmeden önce ne yapmak istediğinizi yazıyor, fotoğrafın arkasını imzalıyor isminizi yazıyor ve postalıyorsunuz. Proje aynı zamanda kitaplaştırılmaya da çalışılmakta. Sende katkıda bulunmak istersen sitede submit* bölümünde neler yapman gerektiği ayrıntılı olarak anlatılmakta.

Blondie:There are two kinds of people in the world, my friend. Those who have a loaded gun and those who dig. You dig!

-----------------
The Before I die I want to... project was inspired by a combination of factors: (1) the “death” of the Polaroid, (2) a psychologist’s tool called safety contracts, and (3) a passion to get people to think about (and act upon) what is really important in their lives through this simple, very straight-forward question.

Robert Muraine - Robot Dansı


I think he Can Dance - Watch more free videos
Gördüğüm en iyi robot dans örneklerinden biri.

İyi fikir neden sessiz? / Why so silence?


Efenim, iyi fikir! bir süredir olağandan daha sessiz farkettiğiniz gibi. Evet. Farkettiğiniz. Farkettiniz. Di mi?...
Bunun sebebi, bugün itibariyle tam 1 ay sonra "Sultan"makamından vazgeçip, "Kalbiılık" ünvanını alacak olmamdır. (Yazar burada bekarlık sultanlıktır ve kılıbık göndermeleri yapıyor.)
Yani, bilenler, aranızdaki evli arkadaşlar bilir, bir miktar koşuşturmaca var. Her heteroseksüel erkeğin hayatında en az bir kere olabilecek en gay dönemdeyim, gelsin perdeler, gitsin halılar...
İş bu sebepten, gün içinde iş yoğunluğu, iş sonrası özel hayat yoğunluğu, akşam da uyku yoğunluğu sebebiyle bir süredir sessizim, bir süre daha da olacağım sanırım.
Bu arada "Cuma Postası" malesef yayında olamayacak ancak Tuğrul ve Selin bloğu ellerinden geldiğince aktif tutmaya çalışacaklar. (Ellerinden geldiğince çünkü son derece demokratiklikten uzak, dikta olarak yönetilmekte bu blog. Ben görmeden hiç bir şey konamaz. Nıhohaha...)

Bu sürede bu fikrime gösterdiğiniz anlayış için cümleten teşekkürler...

----------------

Well, as you know, good idea! has been in silence for a while. As you know. You know. Right?... The reason is, next month ih this particular day i'm gonna be a "married man". Single tense is over for me... So, as you married guys can guess, i'm in a bit hurry. I'm living the most gay times of my heterosexual life. Curtains, carpets...Day time is full of business, the other times are full of marriage, rest is full of sleep.

That's why, i'm gonna be in silence for a while and in my absence, Tugrul and Selin will keep the wheels turning. (Of course by my permition. This is no land for democracy! Nihaha)


In the end, thank you all for your understanding about this idea...

Eeeyy TR, neredeysen come back!

Bakınız hemen sağda kendisinin "benırı" var. Üstünde de bu bloğun yazarlarından birisi olarak adı. Benim personelim yani :)
Shamamciyan...S adının baş harfi, gerisi de topyekün soyadı. Benim "Kadından reklamcı olmaz, olursa da her erkeği geride bırakacak zıpkın gibisi olur" tezimin gerçekliğini ispat etmeye en yakın kişilerden biri. Gencecik yaşına rağmen koca koca düşünüp iri iri cümleler yazabilen kızımız türkçenin yaşadığı felaket yozlaşmaya bir "yazar" olarak dayanamamış ve burada nefis bir yazı hazırlamış.

Okuyun, "oha felan olun"...

Bu arada, benim "takip edin" dememe gerek kalmadan, eğer diğer yazılara göz atarsanız takip edilesi bir mekan olduğunu da göreceksiniz.

Sudan sebepler üretmek bitti, sudan toplara hoşgeldiniz / How to "turn" water into balls..(balls, literally, not the "other" meaning)



En kısa zamanda denenecek, göstermekten utanılmayan sonuç alınırsa burada sergilenecektir. İyi fikir!
Gonna be tried at home asap, and if the result is not a big shame, will be here proudly. Good diea!

Salı, Eylül 09, 2008

Koç.net - Biri



41-29'dan "biri" için yepisyeni bir viral çalışma...Uyarı: İzledikten sonra yaklaşık 2 saat "Biiir biiir biribiribir" diye mırıldanıyorsunuz ve istemsiz bir halay arzusu bünyenizi kapsıyor.

Yaratıcı Ekip : Alemsah Özturk, Burak Magralı, Evren Rodoplu
Müsteri Ekibi : Özlem Yumusak, Aylin Sönmezer
Müzik : Aytuğ Pembecioğlu

Perşembe, Eylül 04, 2008

Geleceğin reklamcılığı...Şimdi.

Ali Taran gene yapacağını yaptı, ve reklamcılığın yeni boyutunu belirlemek için ilk taşı attı.
Aşağıda sitesinden yapılan açıklama aynen yer alıyor.

VEDA ZAMANI

35 yıldır reklamcılık, bir başka deyişle reklam ajansçılığı yapıyorum.

Biraz ince hesap yapınca 38 yıl gibi görünüyor ama, arada askerlik var, şişme salon var, demek 35 yıl gerçeğe yakın bir süre.

Evet doğrudur, bazen yoruldum. Bazen kırıldım. Bazen kızdım. Bazen küstüm.
Ama hiç bıkmadım. Hiç sıkılmadım. Hiç şikayet etmedim. Ayaklarım hiç geri geri gitmedi reklamcılıktan, belki, yaratıcılıktan demek daha doğru.

Bu, ‘yaratıcı/yaratıcılık’ sözcüğüne bazıları takılır, ‘yaratıcılık Allah’a mahsustur’ diyerekten.
Hayır efendim. Bilenlerden duydum ‘Allah’ın bütün vasıfları kulda da var, ama, kul kadar!’

Hamdolsun, bu ülkede reklamcı + yaratıcı + dahi + dürüst denildiğinde, adı her zaman akla gelen 0 - 5 kişiden biri oldum.

Hoş, reklamcı + zor + pahalı + paragöz + geçimsiz denildiğinde de adı her zaman akla gelen
0 – 1 kişiden biri de oldum ama ona da eyvallah.

Yıllar boyu, hakkımda duyduğum ‘çoğu şişirme, uydurma, türetme, yapıştırma, sallama, gazlama, üfürme, köpürtme fıkracıklar, hikayecikler, masalcıklar’ reklamcılıkla ve yaratıcılıkla aramı açmadı. Açamadı.

35 yıl her gün evden ajansa gittim, her gün ajanstan eve geldim. Gün hesabına vursak ne çıkar kim bilir.

Bu 35 yılın 1973’ünde Burçak doğdu. 1990’ında Kuzey doğdu. Allah Razı Olsun.
1986’sında Babam Selahattin göçtü. 1995’inde Annem Bedia göçtü. Allah Rahmet Eylesin.

Meslek büyüklerimin bazılarını saygıyla, bazılarını Rahmet’le anmadan asla geçmem. Hepsinden öğrendim. Hepsi ‘reklam ajansçılığı’nı kendi tarzlarına göre yorumlayarak uyguladıklarından, bana da yıllar içerisinde, kendi tarzımı oluşturacak bir temel kazandırdılar. Hepsine şükranlarım var.

35 yılın her döneminde, bulunduğum ajansa ‘en erken gelen kişi*’ hep ben oldum.

Bunun nedeni, Kadıköy’de yaşadığım yıllarda, trafikten kaçmaktı. Sabah 06.00 – 06.30 gibi ajansa gelir, 08.30’a kadar derin çalışır, ajanstaki arkadaşlar geldiklerinde, ben ‘yaratıcılık günümü’ çoktan tamamlamış olurdum.

1974 yılında, 20 ay süren askerlik döneminde, erken güne başlama konusunda ihtisas yapma imkanını buldum.

Alışkanlık oldu, derken huy oldu, derken adet oldu, derken disiplin oldu, derken kanun oldu,
35 yılı aşkın, her gün ajansa 06.00 – 07.00 arası geldim.

Ama hiç kapıda kalmadım. (Demek benden önce gelen biri ya da birileri hep vardı mıydı yoksa?*.)

Ajansa gelişini anladık da, ya ajanstan gidişin? diye soranlara kısa bilgi olsun için söylüyorum, 17.30 ya da mevsimine göre 18.30 oldu mu ajanstan hep çıktım.

Kendim de çıktım, arkadaşlarımı da çıkarttım.

30 – 35 yıldır, gece geç çalışmamız toplam 37 saati, hafta sonu çalışmamız toplam 54 saati geçmemiştir. Benim için de, arkadaşlarım için de.

Devamsızlığım da, olsa olsa metoduyla hesaplandığında, 35 yılda, 33 - 49 gün falan eder.

Demek, iş ve özel, hayatımın 35 yıldan fazlasını ki bu bütün hayatımın koskocaman bir bölümü eder, ajansta ve ajanslarda geçirdim. Önceleri daktilo başında, sonraları bilgisayar başında. Ama hep ajansta, hep işin başında.

Artık veda zamanı geldi.

Geç bile kaldım sayılır.

Ajansta bulunmalara, evden ajansa gelmelere, ajanstan eve gitmelere, ajansta tuvalet sırası beklemelere, ajans toplantılarına, karşılıklı konuşmalara, ne giysem acabalara, trafikte sıkışmalara, yollarda ömür tüketmelere, kocaman bir nokta koyuyorum.

Hiçbirini özleyeceğimi de sanmıyorum.

Hepsinin yolu açık olsun. Hepsine hakkımı helal ediyorum.

Allahaısmarladık ajansçılık. Sana uğurlar olsun, ben taptaze, yepyeni, bembeyaz bir sayfa açıyorum hayatımda inşallah.

Hoşça kal.

ATCW yani Ali Taran Creative Workshop’ımı ATCW HomeOffice sistemine geçiriyorum. Türkçeleştirmeye kalkışırsak, ATCW EvOfis denilebilir.

Tam 6 aydır, denemesini yapıyoruz. Sonuç, ummadığınız kadar heyecan ve ümit verici.

Tüm çalışanlar, mesai saatleri içinde, canlarının çektiği, paşa gönüllerinin dilediği yerlerde bulunuyorlar. Bir Videofon, bir BlackBerry, bir Laptop, bir Desktop, bir Scanner, hangisi gerekiyorsa, yanlarında.

İstanbul dışına çıkmak isteyen 7 gün önceden, yurt dışına çıkmak isteyen 15 gün önceden bildiriyor, onay istiyor.

Görev konumu uygunsa, ister Marmaris’e gider, ister Erbaa’ya gider, ister Londra’ya gider, ister İstanbul’da kalır, ister New York’a gider. Hatta gitmekle kalmaz yerleşir, kendi bileceği iştir.

Konuşma yok, yazışma var. Yazışma bol cc’li, bcc zorunlu olmadıkça kullanılmıyor.

Kampanya, senaryo, taslak, strateji, konu neyse ne, tartışma, fikirleşme ve de müşteriyle görüşme hatta sunum bile İnternet üzerinden e sunum olarak yapılıyor.

E sunum yüz yüze sunumun süslü püslü olmayan hali. ‘Fikir’ varsa süsünü püsünü kimse aramıyor zaten?

Mesela filmi kim mi anlatıyor e sunumda? Yazılışın kendisi anlatıyor. Filmin StoryBoard’u çizilmiyor artık, filmin Story’si yazılıyor. ‘Canlandırmalı Hikaye’si de denilebilir.

Bir ATCW ShowOffice var. Türkçesi ATCW ShowOfis. Aslında 500 m² bir toplantı salonu.
Bize ait. Müşteriyle ya da kendi içimizde mutlaka görüşmek gerektiğinde, gerekli kişiler, belirli süreler için oraya gidiyor. Orada sürekli yalnızca 2 sekreter bulunuyor, 2 de özel kurye.

Müşterinin ofisine mi gitmek gerekiyor, gerekli kişiler o gün o saatte oradayız. Müşteriyi ATCW ShowOfis’e mi davet ettik, o gün o saatte oradayız.

ATCW Server ve ATCW Santral bünye dışında, kiralanmış, yeterli bir kapasite.

Bir bakmışsınız, işler çoğalmış, ATCW olmuş 250 kişi, bir bakmışsınız işler azalmış,
ATCW olmuş 25 kişi.

Sığdık sığmadık yer sorunu yok.

Çay, kahve, gazoz, ayran, servis sorunu yok.

Bizde pek olmasa da, brain storming adı altında, gevezelikler, uçmalar kaçmalar,
‘yüksek sesle düşünüyorum’lar, ‘atıyorum’la başlayan atmalar, evelemeler gevelemeler tarih oldu.

Kıyafeti kötüymüş, ayakları ojesizmiş, saçları berbatmış, ayakkabısı ne biçimmiş, tıraş olmamış, saçını taramamış, gürültülü yürümüş, alçak sesle konuşmuş, yüksek sesle konuşmuş, niye konuşmuş, niye konuşmamış, çok yemiş, az yemiş, nerede kalmış, neden gecikmiş, kim gelmiş, kime gelmiş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde diye başlayıp anlatılacak tatlı birer anıcık oldu hepsi.

Ne zaman mı bu sisteme %100 geçiş yapmış olacağız?

Kasım 2008. Bu yıl.

Nereden mi aklımıza geldi bu ATCW HomeOffice işi?

Hani ATCW BoatOffice uygulaması yaptık ya Mayıs’tan Ağostos’a kadar. Baktık, verim arttı,
hız arttı, zaman arttı.

Sonra biraz konuştuk aramızda.

Dedim ki arkadaşlara, ‘Diyelim yıllardır zaten HomeOffice sistemi varmış ve biz de herkes gibi bu sistemle çalışırmışız. Bir gün ben gelip sizlere diyorum ki, arkadaşlar yakın bir tarihte yeni bir sisteme geçiyoruz. Bir işyerimiz olacak, buraya kısaca ajans diyeceğiz, ve artık her gün, hepimiz ajansa geleceğiz ve sabah 08.30 ile akşam 17.30 arası ajansta birlikte bulunacağız. Öğlen de 1 saat yemek molamız olacak.’

‘Ne derdiniz bana?’

‘Yanlış anlamadıysak, siz bizim, sabah saat 06.00 gibi yola çıkıp, yaz kış bakmadan, saatlerce yol tepip, yol parası, benzin parası, köprü parası -hadi diyelim o farkı maaşlara ilave edersiniz- verip saat 08.30’da iş yerinde yani ajans dediğiniz yerde olmamızı, akşam da yine aynı eziyet, kasvet, boğuşma eve dönmemizi istediğinizi mi söylüyorsunuz? demez miydiniz?’ dedim.

‘Derdik’ dediler.

Ben de size ‘Evet aynen öyle’ demez miydim?

O zaman siz ‘Tamam da Ali Paşa, bunun nedenini öğrenebilir miyiz? demez miydiniz?’ dedim.

‘Derdik’ dediler.

Peki ben bu soruya ancak ne cevap verirdim dedim, galiba ‘E yüzünüzü bir görmeyeyim mi arkadaşlar?!’ derdim, ‘Başkaca mantıklı bir cevap bulamıyorum inanın’ dedim.

ATCW HomeOffice Vatan’a Millet’e hayırlı olsun inşallah.


Ali Taran
ATCW HomeOffice
Philadelphia
Eylül 2008

via Advertlover

Salı, Eylül 02, 2008

Harvey Nichols & Wallace ve Gromit





Daha önce Nick Park'ın(Aardman Animations) ölümsüz ve benim favori karakterlerimden Wallace ve Gromit'in hamur animasyonlarından bahsetmiştik. Bu sefer ise ikili bir reklam çekimi için bir araya geldi ve Harvey Nichols için kamera karşısına geçtiler. Fotoğraflar Giles Revell tarafından DDB London için çekilmiş ve harika bir iş ortaya çıkmış.

Bunun yanısıra;


Son olarak Aardman tarafından Nina Simone için yapılan klip.

Pazartesi, Eylül 01, 2008

privnote

Private Note; privnote.
Notunu yaz (mümkünse private/özel olsun amaca hizmet etsin), linkli kopyala, yolla. Bir kişi okuduğunda kendini imha ediyor. Bir de kopyalanamıyor olsa süper olacaktı. Olsun denemelik, eğlencelik :)

Bu not birkaç dakika içinde kendini imha edecektir :)

Private Note; privnote.
Create a note. (Make it private to fit the purpose), copy the link and send it. The note will self-destruct after being read. Despite being incopyable, it's ok, just for fun so have fun.

This note will self-destruct in few minutes :)