Eğer izlediyseniz, muhtemelen doyamamışsınızdır, aşağıdaki videoyu tıklayaraktan Tropik Fırtına (Tropic Thunder) filminin finalindeki efsane olmaya aday "Les Grossman" dansını tekrar tekrar izleyebilirsiniz.
Yok eğer filmi izlemediyseniz, sakın tıklamayın, önce filmi seyredin derim ben.
Sanıyorum Holywood yeni bir komedyen kazandı.
If you had already seen it, I'm sure you couldnt't get enofh of it, so here below is the final scene of Tropic Thunder, dance sequence by "Les Grossman".
If you haven't seen the movie, please don't click, watch the movie first.
I believe, Holywood has a new comedy star now.
Perşembe, Ekim 30, 2008
Lucy And Bart
Dutch Design Week 16-26 Ekim arasında gerçekleşti. Tam olarak takip edemesem bile en azıdan birini iyifikire sermek isterim. Lucy McRae(Philips Tasarım Danışmanı ve Ar-Ge takımında yer alıyor) ve Bart Hess(Design Academy Eindhoven, Man and Identity department'dan mezun bir sanatçı) işbirliği ile nefis çalışmalar yapmışlar. Kendileri bu işbirliğini modanın, mimarinin, gücün ve bedenin içgüdüsel azameti olarak adlandırıyorlar ve kalıtımsal manipülasyonun ve güzellik ifadesinin cazibesini paylaşıyorlar.
LucyandBart web sitesi
Lucyandbart blog
Lucyandbart Basın Bülteni
Bart Hess'in We make money not art ile olan son röportajı
Dutch Design Week gün gün gerçekleştirilen aktiviteler blog OK
..........
LucyandBart is a collaboration between Lucy McRae and Bart Hess described as an instinctual stalking of fashion, architecture, performance and the body. They share a fascination with genetic manipulation and beauty expression. Unconsciously their work touches upon these themes, however it is not their intention to communicate this. They work in a primitive and limitless way creating future human shapes, blindly discovering low – tech prosthetic ways for human enhancement.
LucyandBart worked at MUXX for a week during the dutch design week, great work and a very nice project called Lucy, Bart and You, where everybody got low-tech plastic surgery.
Perşembe, Ekim 23, 2008
Li INC
Li INC New York'da bulunan ve asıl alanı sanat ve moda olan bir tasarım stüdyosu. Hem işlerinin kalitesi ve güzelliği hem de sitenin kullanım kolaylığı (mouseu hareket bile ettirmenize gerek kalmadan sadece tıklayarak bütün işlere bakabiliyorsunuz), sadeliği ve arınmışlığı ile açıkçası cezbedici.
Öyle bir anlattınki bakasım geldi.
Amerika bir yana Litvanya ve Slovakya da bile çok iyi "tasarım stüdyoları" mevcut, gönül isterki bu kalite güzide memleketimizde de oluşsun.
Çarşamba, Ekim 22, 2008
Meric Kara
Meriç Kara. Bir adaşı sayesinde kendisinden haberdar oldum, haberdar olduğuma da acayip mutlu oldum. Gerçekten ciddi bir yetenek, nefis çalışmalar...Böyle insanlardan memlekette daha fazla çıksın bir zahmet...İyi fikir!
Meric Kara...Great works, huge creativity...Good idea!
Yurdumdan UFO manzaraları
Sevgili Fırat linki atmış fırendfiğde, "Türkiye'nin UFO görüntüleri" olaraktan. Ve hemencik orada bile başlamışız "sahte bu, yalan bu, tabak çanak arkopol seti bu" diye konuşmaya. Bu bir suçlama değil, zira sadece orada değil tüm yayın organlarında, dost sohbetlerinde ve içki masalarında bir standarttır bu. Türkiye'nin ufo'su olmaz, olsa olsa "uf"u olur...
İlk Van Gölü Canavarı çıktığında da böyle öldürdük hikayeyi...Şimdi de bu ufo meselesini harcıyoruz. Uzaylılarla muhabbetimiz "taş atma" evresini geçemiyor. O kadar kendimizden memnuniyetsiz bir ulusuz ki, en iyi yaptığımız şey kötülemek. Yahu arkadaşlar, bırakınız ufo olsun, bırakınız canavar olsun...Bakınız Amerika, Amerikan sineması, koskoca bir endüstri bu "hikayelerle" yıllardır para basıyor. Bakınız İskoçya'da yıllardır insanlar bir gölün kenarında gölün levhası ile(!) fotoğraf çektiriyor.
Turizm geliri, tanıtım geliri, meraklısı, araştırmacısı, filmcisi kılı yünü...
Biz?...Biz hemen kötüleyelim, üstünü ört bas edelim.
"51.bölge", "Siyah giyen adamlar", "E.T.", parlak ışıklar, sudan çıkan uzun bir boyun, karlarda kocaman bir ayak izi, kısa boylu koca kafalı siyah gözle insanımsı canlılar...Hepimiz biliyoruz bunları maşallah, ama biz dünya basınına "Uzaylıya taş atan köylü" olarak yansıyoruz.
Sormak istiyorum "Peri bacaları" gibi bir yapı, travertenler, gene Kapadokya'daki yer altı şehirleri, Nemrut...BUnlar Amerika'da falan olsa ne olurdu acaba...
UFO müzemiz var, gittim gördüm, komik gibi ama cidden emek harcanmış. Komikliği de imkansızlıklardan...Yeri mi nerede?...İstiklal caddesinde bir sokakta bir binanın 1. katı mı ne...
Süper değil mi?
Biz hala boğaz köprüsünden atıyla atlayan Fatih, gökte dönen semazen ile tanıtım yapmaya çalışalım, dünya'nın en önemli pazarlamacılarından birisi Türkiye ziyaretinde "Türk avatarım" diye fesli fotoğraf çektirsin.
Yapmayın rica edeceğim.
Biraz kendinizle barışın.
Biraz birbirimizle barışalım.
Kötüleyeceğimize, verelim odunu böyle "Hikayeler"e.
Bir nebze de olsa, büyük resmi görelim.
İlk Van Gölü Canavarı çıktığında da böyle öldürdük hikayeyi...Şimdi de bu ufo meselesini harcıyoruz. Uzaylılarla muhabbetimiz "taş atma" evresini geçemiyor. O kadar kendimizden memnuniyetsiz bir ulusuz ki, en iyi yaptığımız şey kötülemek. Yahu arkadaşlar, bırakınız ufo olsun, bırakınız canavar olsun...Bakınız Amerika, Amerikan sineması, koskoca bir endüstri bu "hikayelerle" yıllardır para basıyor. Bakınız İskoçya'da yıllardır insanlar bir gölün kenarında gölün levhası ile(!) fotoğraf çektiriyor.
Turizm geliri, tanıtım geliri, meraklısı, araştırmacısı, filmcisi kılı yünü...
Biz?...Biz hemen kötüleyelim, üstünü ört bas edelim.
"51.bölge", "Siyah giyen adamlar", "E.T.", parlak ışıklar, sudan çıkan uzun bir boyun, karlarda kocaman bir ayak izi, kısa boylu koca kafalı siyah gözle insanımsı canlılar...Hepimiz biliyoruz bunları maşallah, ama biz dünya basınına "Uzaylıya taş atan köylü" olarak yansıyoruz.
Sormak istiyorum "Peri bacaları" gibi bir yapı, travertenler, gene Kapadokya'daki yer altı şehirleri, Nemrut...BUnlar Amerika'da falan olsa ne olurdu acaba...
UFO müzemiz var, gittim gördüm, komik gibi ama cidden emek harcanmış. Komikliği de imkansızlıklardan...Yeri mi nerede?...İstiklal caddesinde bir sokakta bir binanın 1. katı mı ne...
Süper değil mi?
Biz hala boğaz köprüsünden atıyla atlayan Fatih, gökte dönen semazen ile tanıtım yapmaya çalışalım, dünya'nın en önemli pazarlamacılarından birisi Türkiye ziyaretinde "Türk avatarım" diye fesli fotoğraf çektirsin.
Yapmayın rica edeceğim.
Biraz kendinizle barışın.
Biraz birbirimizle barışalım.
Kötüleyeceğimize, verelim odunu böyle "Hikayeler"e.
Bir nebze de olsa, büyük resmi görelim.
Salı, Ekim 21, 2008
DASK - Sallanmayın
Gram İstanbul'dan DASK (Zorunlu deprem sigortası) için yapılmış tertemiz üç film. Set gerçekten çok çok çok başarılı...Fikir de mis, bu durumda, elinize sağlık. İyi fikir!
From Gram Istanbul, 3 very clean ads produced for DASK (Earthquake insurance). The sets are really well done so the idea....Good idea!
Mutfak/Kitchen:
Salon/Main Room
Yatak odası/Bedroom:
Sallanmayın, Gram İstanbul
Reklamveren/Customer: DASK
Reklamveren Temsilcisi/Customer Repr. : Serpil Öztürk Yakut, Müge Başgu, Özlem Akkayalı
YY/CD: Nurcan Yıldız
Yaratıcı Grup/Creative Team: Tarık Akın, Erçin Sadıkoğlu, Feyza Küçükaltıntaş, Barış Alkan, Çiğdem Kurt, Gökhan Ünver, Recep Eliçevik
Stratejik Planlama/Strategy Planning: Xavier Schoonjans
Müşteri İlişkileri/Customer Relations: Beyza Ciğer, Verda Kuseyiroğlu
Ajans Prodüktörü/Agency Producer: Selim İpek
Yapım Şirketi/Production CO.: Kala Film
Yönetmen/Director: Fatih Kızılgök
From Gram Istanbul, 3 very clean ads produced for DASK (Earthquake insurance). The sets are really well done so the idea....Good idea!
Mutfak/Kitchen:
Salon/Main Room
Yatak odası/Bedroom:
Sallanmayın, Gram İstanbul
Reklamveren/Customer: DASK
Reklamveren Temsilcisi/Customer Repr. : Serpil Öztürk Yakut, Müge Başgu, Özlem Akkayalı
YY/CD: Nurcan Yıldız
Yaratıcı Grup/Creative Team: Tarık Akın, Erçin Sadıkoğlu, Feyza Küçükaltıntaş, Barış Alkan, Çiğdem Kurt, Gökhan Ünver, Recep Eliçevik
Stratejik Planlama/Strategy Planning: Xavier Schoonjans
Müşteri İlişkileri/Customer Relations: Beyza Ciğer, Verda Kuseyiroğlu
Ajans Prodüktörü/Agency Producer: Selim İpek
Yapım Şirketi/Production CO.: Kala Film
Yönetmen/Director: Fatih Kızılgök
Pazartesi, Ekim 20, 2008
Sivil havacılık Atlas Jet, THY ve ötesi...
Efenim merhabalar...Bir süredir süre gelen sessizliği ufaktan kırma faliyetlerim başlıyor.
Gittim, balayımı yaptım, evli bir adam olarak geldim, evdeki kablosuz internet sorun çıkartmayı bırakırsa hanımla beraber gayet internetli bir çift olacağız tekrardan.
Bu yazıya gelince, 10 gündür aklımda sıkı sıkı sakladığım bir konuyu kusmak istedim buradan arkadaşlar. Magazinler sayesinde pek çoğumuz geçtiğimiz hafta sivil havacılık üzerine bir ders aldı, malumunuz tuhaf tartışmalar diyarı memleketimde gene anlamsız bir diyalog yaşandı ve çok acayip bir şekilde, durduk yere "sivil havacılık" terimi ortaya atıldı. Ben de hazır millet bu kadar duyarlı iken sivil havacılığa, konuya bambaşka bir yerden değineyim istedim.
Efenim biz 12 Ekim tarihinde bizi buradan alıp güneye uçuracak sayın atlas jet'in 16:40 uçuşuna biletli olmanın kıvancıyla yola çıktık. Havaalanı sapağına geldiğimizde ise daha önce şahit olmadığım bir araç trafiği ile burun burua geldik. Neymiş efenim, Autoshow varmış, bir de üstüne Mamma Mia! gösterisi varmış, biraz kalabalıkmış. (Autoshow ile ilgili de bir ara başka bir haber yazacam buraya) Biz trafikte geçen 1,5 saatin sonunda yetiememe ihtimalimiz olduğunu anladık ve sayın atlas jet'e bir telefon açtım. Şimdi uzun uzun yazmayacam, özet olarak diyaloğu yazayım ki tekrar sinir basmasın beni:
- Merhaba bizim biletimiz var, ama burada yollar böyle böyle, geliyoruz ama, uçağı bekletebilir miyiz, bakın balayına çıkıyoruz da?
- Mümkün değil beyefendi sistem izin vermez.
- Tamam o zaman ben gelmeye çalışayım ama yarım saat önceden kapamasanız, biletim falan var inip koşalım
- Zaten 40 dakika kalmış, mümkün değil efendim sistem izin vermez
- Tamam bir sonraki uçak kaçta? Ve iki kişilik yer var mı?
- 19:00'da, yer var.
- Tamam rezerve yapabilir miyiz alandan alayım?
- Mümkün değil beyefendi sistem izin vermez, aynı gün rez yapamıyoruz almanız lazım
- Hay sizin...Tamam alayım buradan
- Mümkün değil beyefendi sistem şu anda satış yapamıyor
- Sizin sisteminizin içine sıçayım ben! (Çat!)
...
Bir sinirle cepten internete girilir, diğer uçaklara bakılır, THY'de bulunduğu görülür biletin. THY aranır, bilet alınması için işlem yapılırken;
- hat kesilir
- tekrar aranır, kredi kartından para çekilirken hat kesilir
- tekrar aranır işlem baştan yapılır, ama kart limit yetersiz der
- allah allah denerek banka aranır, banka der ki THY para çekmek istemiş, açık provizyonda duruyor, banka onay vermiş
- THY geri aranır, denir ki kardeşim böyle böyle, denir ki aaa pardon, ama bugün pazar, muhasebe çalışmıyor, yarın yada en geç 2 iş günü içerisinde paranız hesabınıza yatar
- Tamam rez. yapırayım denir, aynı hikaye, rez. yapmazlar, telefonda bağırılıp çağırılır, bağırmanız sebebiyle rez yapılır.
- Gidip alanda bilet alınır, ve geçen Pazar yapılan bu işlemin, kredi kartına bekleyen tutarı, bu Cuma, THY çağrı merkezini 5. arayışta, bağırıp çağırıp oradaki Yasemin isimli bir bayana kabus olmamla hesabıma geri ödenir...
12 Ekim Pazar günü alanda kopan kavganın haddi hesabı yoktu, dakikalarla, saniyelerle uçağı kaçıranlar. Kendi insanı için beklemeyen ama devlet büyüğü ya da meşhuru için tekerleğini kıpırdatmayan şirketlerdi bunlar.
THY ve Atlas burada konu olan 2 tanesi, sanılmasın ki diğerleri muhteşem...
Onur air ile rahat yolculuk etmek isterseniz, yani benim gibi uzun iseniz, ortadaki acil çıkış kısmında oturmak için bilet alırken ekstradan para vermeniz gerekiyor.(Miktarı hiç önemli değil, çok acayip bir durum) Ayrıca havada yiyip içtiğiniz her şeyi satın alıyorsunuz. İkram yok anlayacağınız.
Aynı satış durumu Pegasus'da da var, ikram yok, parana geçer sözün.
Yani,
THY'dan kredi kartı ile işlem yapmayın, yaparsanız boğas pastili alın.(Benim bağırmaktan sesim kısıldı)
Atlas Jet zamanında götürüyor, nefis servisi, cep uçağı kılıklı Bombardier'leri ve yeni hostes kıyafetleri gibi bir takım yenileşme, kalite kaygılarına karşın olay birebir servis kalitesine gelince gene sıçıyor. Kabahat onların değil aslında, "Sistem buna müsade etmiyor"
Onur Air'e karşı adı sebebiyle bir sempatim var ancak kendileri tercih edilmeyecek havayolu şirketi olabilmek adına elinden geleni yapıyor.
Pegasus ile çok işim olmuyor, hava atmaktan uçmaya fırsatları kalmıyor onu biliyorum sadece.
Yaşasın sivil havacılık değil mi...
İlla bağırıp çağırmak gerekiyor değil mi...
Saygı parayla alınıyor değil mi...
Ondan sonra sivil havacılığı tartışmak kimlere kalıyor diye şaşırıyoruz ha?
Hadi oradan canım...
Gittim, balayımı yaptım, evli bir adam olarak geldim, evdeki kablosuz internet sorun çıkartmayı bırakırsa hanımla beraber gayet internetli bir çift olacağız tekrardan.
Bu yazıya gelince, 10 gündür aklımda sıkı sıkı sakladığım bir konuyu kusmak istedim buradan arkadaşlar. Magazinler sayesinde pek çoğumuz geçtiğimiz hafta sivil havacılık üzerine bir ders aldı, malumunuz tuhaf tartışmalar diyarı memleketimde gene anlamsız bir diyalog yaşandı ve çok acayip bir şekilde, durduk yere "sivil havacılık" terimi ortaya atıldı. Ben de hazır millet bu kadar duyarlı iken sivil havacılığa, konuya bambaşka bir yerden değineyim istedim.
Efenim biz 12 Ekim tarihinde bizi buradan alıp güneye uçuracak sayın atlas jet'in 16:40 uçuşuna biletli olmanın kıvancıyla yola çıktık. Havaalanı sapağına geldiğimizde ise daha önce şahit olmadığım bir araç trafiği ile burun burua geldik. Neymiş efenim, Autoshow varmış, bir de üstüne Mamma Mia! gösterisi varmış, biraz kalabalıkmış. (Autoshow ile ilgili de bir ara başka bir haber yazacam buraya) Biz trafikte geçen 1,5 saatin sonunda yetiememe ihtimalimiz olduğunu anladık ve sayın atlas jet'e bir telefon açtım. Şimdi uzun uzun yazmayacam, özet olarak diyaloğu yazayım ki tekrar sinir basmasın beni:
- Merhaba bizim biletimiz var, ama burada yollar böyle böyle, geliyoruz ama, uçağı bekletebilir miyiz, bakın balayına çıkıyoruz da?
- Mümkün değil beyefendi sistem izin vermez.
- Tamam o zaman ben gelmeye çalışayım ama yarım saat önceden kapamasanız, biletim falan var inip koşalım
- Zaten 40 dakika kalmış, mümkün değil efendim sistem izin vermez
- Tamam bir sonraki uçak kaçta? Ve iki kişilik yer var mı?
- 19:00'da, yer var.
- Tamam rezerve yapabilir miyiz alandan alayım?
- Mümkün değil beyefendi sistem izin vermez, aynı gün rez yapamıyoruz almanız lazım
- Hay sizin...Tamam alayım buradan
- Mümkün değil beyefendi sistem şu anda satış yapamıyor
- Sizin sisteminizin içine sıçayım ben! (Çat!)
...
Bir sinirle cepten internete girilir, diğer uçaklara bakılır, THY'de bulunduğu görülür biletin. THY aranır, bilet alınması için işlem yapılırken;
- hat kesilir
- tekrar aranır, kredi kartından para çekilirken hat kesilir
- tekrar aranır işlem baştan yapılır, ama kart limit yetersiz der
- allah allah denerek banka aranır, banka der ki THY para çekmek istemiş, açık provizyonda duruyor, banka onay vermiş
- THY geri aranır, denir ki kardeşim böyle böyle, denir ki aaa pardon, ama bugün pazar, muhasebe çalışmıyor, yarın yada en geç 2 iş günü içerisinde paranız hesabınıza yatar
- Tamam rez. yapırayım denir, aynı hikaye, rez. yapmazlar, telefonda bağırılıp çağırılır, bağırmanız sebebiyle rez yapılır.
- Gidip alanda bilet alınır, ve geçen Pazar yapılan bu işlemin, kredi kartına bekleyen tutarı, bu Cuma, THY çağrı merkezini 5. arayışta, bağırıp çağırıp oradaki Yasemin isimli bir bayana kabus olmamla hesabıma geri ödenir...
12 Ekim Pazar günü alanda kopan kavganın haddi hesabı yoktu, dakikalarla, saniyelerle uçağı kaçıranlar. Kendi insanı için beklemeyen ama devlet büyüğü ya da meşhuru için tekerleğini kıpırdatmayan şirketlerdi bunlar.
THY ve Atlas burada konu olan 2 tanesi, sanılmasın ki diğerleri muhteşem...
Onur air ile rahat yolculuk etmek isterseniz, yani benim gibi uzun iseniz, ortadaki acil çıkış kısmında oturmak için bilet alırken ekstradan para vermeniz gerekiyor.(Miktarı hiç önemli değil, çok acayip bir durum) Ayrıca havada yiyip içtiğiniz her şeyi satın alıyorsunuz. İkram yok anlayacağınız.
Aynı satış durumu Pegasus'da da var, ikram yok, parana geçer sözün.
Yani,
THY'dan kredi kartı ile işlem yapmayın, yaparsanız boğas pastili alın.(Benim bağırmaktan sesim kısıldı)
Atlas Jet zamanında götürüyor, nefis servisi, cep uçağı kılıklı Bombardier'leri ve yeni hostes kıyafetleri gibi bir takım yenileşme, kalite kaygılarına karşın olay birebir servis kalitesine gelince gene sıçıyor. Kabahat onların değil aslında, "Sistem buna müsade etmiyor"
Onur Air'e karşı adı sebebiyle bir sempatim var ancak kendileri tercih edilmeyecek havayolu şirketi olabilmek adına elinden geleni yapıyor.
Pegasus ile çok işim olmuyor, hava atmaktan uçmaya fırsatları kalmıyor onu biliyorum sadece.
Yaşasın sivil havacılık değil mi...
İlla bağırıp çağırmak gerekiyor değil mi...
Saygı parayla alınıyor değil mi...
Ondan sonra sivil havacılığı tartışmak kimlere kalıyor diye şaşırıyoruz ha?
Hadi oradan canım...
Perşembe, Ekim 16, 2008
Cumartesi, Ekim 11, 2008
Perşembe, Ekim 09, 2008
İngilizcede yeni karakterler
Michael Ciancio'nun yaptığı İngilizce deki diyakritik kıtlığını belirten bir tasarım.
diacritical mark:harfin fonetik değerini belirten bir işaret
ç ve ş de güzel durmuş
Michael'ın Hyperact Design Group ile tasarladığı başka bir iş; FLUX Laboratory
Pazar, Ekim 05, 2008
Akbank iPhone mobil bankacılık
Yukarıda gördüğünüz ilan daha önce çıkıyor muydu bilmiyorum, ben bugün gördüm.
İlk bakışta bir tuhaflık yok, Akbank gayet güzel bir şekilde iPhone fırtınasına bir yelken açmak istemiş, sanıyorum özel bir widget geliştirmişler ki CeBit fuarına geliniz görünüz diyor.
Buraya kadar her şey güzel de, görselde bir şey dikkatinizi çekti mi acaba.
Eğer kullanıcısı değilseniz asla dikkatinizi çekmez ancak bir iPhone sahibi, hatta meraklı bir iPhone sahibi iseniz ekran widgetları dikkatinizi çeker mi acaba?
To do gibi...
Daha da ötesi, "Terminal" gibi.
Bu şu demek oluyor,
reklamda kullanılan iPhone cihazı illegal yazılım müdahelesine maruz kalmış, jailbreak görmüş, bir takım normal dışı widgetlar yüklenmiş.
Gönül isterdi ki, reklamı hazırlarken ajans, yaratıcı ekip bu detaya dikkat etsin.
Hoş, Apple bile dikkat etmiyorsa benim gönlümün istediğinden kime ne, o da ayrı bir mesele.
Öyle, dikkatimi çekti...
Etiketler:
Akbank iPhone mobil bankacılık
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)